Eskiden kibrit yokmuş. Ateş sönünce, ateş küreği ile komşuya gidilir, bir parça ateş alınırmış. Ateş almak için komşuya geçen kadınlar, kürekteki ateş sönmesin diye oturup çene çalamazlar ve acele ederlermiş. “Ateş almaya mı geldin” deyimi buradan gelir. Doğru mu ?
Tarihsel Gerçeklik: Kibritin olmadığı veya yaygınlaşmadığı zamanlarda, sönmüş bir ocağı yeniden yakmanın en pratik yolu, ateşi hala yanan bir komşudan bir miktar köz (“ateş”) almaktı. Bu, o dönemin komşuluk ilişkilerinin ve sosyal hayatının önemli bir parçasıydı.
Yöntem ve Acele: Bu işlem, genellikle “ateş küreği” denilen bir aletle veya üzeri kapatılabilen bir kapla yapılırdı. Ancak küreğin üzerindeki o közler, açık havada çok uzun süre dayanamaz ve hızla sönerdi. Bu yüzden ateşi alan kişinin, közler sönmeden kendi ocağına ulaşmak için çok acele etmesi, sohbete veya oyalanmaya vakti olmaması gerekirdi.
Deyimin Doğuşu: İşte bu “aceleyle gelip hemen gitme” durumu, zamanla deyimleşerek günümüzde kısa süreliğine bir yere uğrayıp, oturmadan, hemen ayrılmak isteyen kişiler için kullanılan bir ifade haline gelmiştir. Bir misafiriniz hemen kalkmak istediğinde, ona şakayla karışık “Hayırdır, ateş almaya mı geldin?” demenizin sebebi budur.
Yorum bırakın